Mangel-Wurzel'in dünyasına hoşgeldiniz...Ağzınızda bırakacağım rahatsız edici tat bakalım sizi nereye sürükleyecek?

25 Ağustos 2011 Perşembe

Sana yazdıklarım....

  


Tam dokuz gün oldu sen benden gideli...Ama dokuz yıl olmuş gibi.Çığlık çığlığa içimde hapsettiğim bir sessin artık kulaklarımı sağır ediyorsun acımadan.Ne gündüzüm gündüz gibi,ne gecem gece gibi.Herbiri birbirinin içinde hapsolmuş sanki...içimde derin bir acı ve zayıf bir ruhun kıvranarak savaştığı gerçekler......ve bu şairane satırlar yine yeni yeniden...ne gerek var değil mi artık bu sözüm ona özenle yazılmış satırlara, okuyor musun ki?neler yazdığımı görüyor musun ki?yoksa öyle bir mutluluk mu ki içinde bulunduğun eskiden liman diye sığındığın yer şimdi ben dışında tüm canlılığıyla en önemli iletişim aracıyken hala,uğramadığın bir yer mi oldu?en önemlisi yazılanları eğer ki okuyorsan birşey hissediyor musun ki o her zaman kocaman dediğim kalbinde?merak ediyorum.....
Evet merak ediyorum ve inanılmaz sancılı bir sürece girdi artık bu merak...merak etmek cümlesinin anlamından apayrı bir yere geldi yerleşti benim için.savaştığım başa çıkmaya uğraştığım yegane şey oldu,bir karanlık gölge oldu.savaşmak çok zor,başa çıkmak...kabullenmek daha da zor.bu merakı besleyen en büyük düşmanımsa umut biliyor musun?o dillere destan ,her kedere,sıkıntıya reçete olarak verilen umut şimdi merakımın bende uyguladığı akılalmaz işkencelere ortaklık ediyor....bense sadece yürüyorum.yürümekten alıyorum hıncımı ve öfkemi?nasıl olur sorusunun cevabını aradığım karanlık sokaklarım var benim artık,belki seni aradığım...evet yürüyorum ben,evden çıkıyorum akşamları bu memleket dediğim hapishanenin en pis, en berbat,en sessiz,en ıssız sokaklarında geziyorum.evdekilerle fırtınalı nice günlere sebep olmakta bu gezmelerim.ama yılmıyorum usanmıyorum bir bela arıyorum...evet bela arıyorum artık ben.başıma kötü birşey gelsin arzusundayım.ama yaradan da beni böyle lanetlemiş herhalde ne istersen olmayacak ve tüm istemediklerin önüne sunulacak...bazen şeri istiyor insan,belasını istiyor,benim gibi lanetlilere kimisi allahın sevdiği kulu diyor,ben demiyorum artık kendime hiçbirşey...ne cennetteyim çünkü ne de cehennemde,araf misali bir yerdeyim işte... Türlü duygularımın esiriyim,azap dolu heryerim...
Bilmem ne arıyorum?ama biliyorum seni arıyorum.Issız bir karanlıkta karşına çıkacak belki elini tutacak diyor kalbim ,en ıssızını arıyorum sokakların.sonra şu mavi araba belki onundur,belki huzurlu uykulara dalmıştır diye bir ses duyuyorum daha önce hiç duymadığım birinden,gidiyor ve bakıyorum tanımadığım birinin arabasının camından sen olduğun umuduyla.sonra bir belaya karış diyor sonra yüreğim,şu lekesiz hayatını katlet ,en ağır silahlarla delik deşik et diye atmaya başlıyor,daha da karanlıklara karışıyorum.O karanlıklarda bir bela ümidiyle yürümeye devam ediyorum sonra fısıldıyor kalbim öyle bir bela bul ki eşi benzeri olmasın belki wolverine gelir kurtarır seni....işte tam bu düşünce deli gibi akan yaşlara sebep oluyor kimsenin görmediği ve silmediği...köhne mahallelerin taş sokaklarında oynayan cocuklar görüyorum bazen,senin görmediğim çocukluğuna benzetiyorum hiç şüphe duymadan............sonra bir umut ele geçiriyor beni hırpalıyor belkileri sokuyor aklıma ,bir imkansızlık vuruyor kıyılarıma asla diyorum asla dönmeyecek...işte türlü duyguların arasında ben bir şamar oğlanı,yediğim dayaklarla sersem gibi eve dönüş yolunu buluyorum kimi zaman adımlarımla,kimi zaman bir taksiye atlıyorum....
ama tüm bu anlattıklarımda ben bir hiçim inan tek gerçek sensin ve senin kanıma karıştığın an...benim acılarım ,benim kederlerim,benim gözyaşlarım değil anlattığım,hepsini hakettim biliyorum.hakkettiğimin en ağırını yaşamak ve kendime yaşatmak için elimden geleni yapıyorum inan,yapmaya da devam edeceğim seni kaybetmek cezasına çarptırılmak için neler yapmadığıma bakıp bakıp...tek gerçeğim,bir haberine bakıyorum,bir tepkine seni beklemenin ,merak etmeninde ötesindeyim artık bir haberini bekliyorum.ne olursan ol tek bir belirti olsun senden,tek bir ses tek bir fısıltı.iyiyim mutluyum,huzurluyum de kahkalarını hissedeyim buradan.daha çok acıtarak canımı,kendime daha çok acıyayım istiyorum seni mutlu eden olamadığım için...istiyorum ki en büyük kamburum olsun senin mutluğun omuzlarımda mutlu olduğuna deli gibi sevineyim ama mutlu edemediğim için bir aciz gibi sürüneyim istiyorum....acı istiyorum acı...yetersiz çabalarımla dağıtamadığım senin acılarını da istiyorum artık,herşeyi sırtlanıp yokolmak istiyorum...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Arzular hakkında...

".........Arzum eskisinden daha az değildi,yanlış anlama ama artık kendimi o arzuyla özdeşleştiremiyorum.Belki bu arzular bu yüzden insanlara felaket getiriyor.Arzularımızla özdeşleşince,onları fazla ciddiye alınca,yalnız hayal kırıklığına karşı duyarlılığımızı artırmakla kalmıyoruz ,ayrıca o arzuların serbestçe ve kolayca yerine gelmesini zorlaştıracak bir atmosfer yaratıyoruz...."

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Sana yazdıklarım...

Her şairane satır acıdan beslenir demiştim bir gün birine ama gördüm ki saplanıp kalmak acı olmayan acılara daha doğrusu inatla acı addedilenlere sadece derin girdaplara sürüklüyor insanı daha öteye vardırmıyor ve sonra bakıyorsun hep aynı cümleleri kurmaya, hep aynı satırları yazmaya ,hep aynı yıkılması mümkün duvarlara bakmaya başlamışsın...Kendi girdabın ruhundakileri iyi ve kötüyle,arzu ve dirayetsizlikle bir potada eritmiş homojen bir karışım haline getirmiş...İşte buna izin vermemeli insan...Homojen olmak,başarı için hep bir risk oluşturur çünkü,büyük patlamalar  her zaman zıt olanların tepkimesinden meydana gelmez mi zaten?...Bir yetenek ve bir arzu varsa hayata dair bedende, bakire kalmamalı inatla,ruhtaki özlerden en güzel döllenmeyi meydana getirip doğurmalı ağzı açlıktan kokan anasına muhtaç çocuğu...